19 Haziran 2007 Salı

İNSAN ÖMRÜ


İnsan ömrünün uzunluk, kısalık ölçülerine akıl erdiremiyorum.
Bilginlere bakıyorum; onlar ölçüyü herkesten daha kısa tutuyorlar.
Genç Katon, kendi kendini öldürmesine engel olmak isteyenlere: Ben,
hayattan vakitsiz ayrıldı diye ayıplanacak bir yaşta değilim, demiş;
bunu söylerken de kırk sekiz yaşındaymış. Katon bu yaşı olgun ve
geçkin sayıyor. Gerçekten bu yaşa ulaşanlar o kadar azdır ki. Doğal
ömür dediğimiz bir süreyi düşünerek bilmem ne kadar yıl daha
yaşamak umuduyla avunuruz; böyle bir umuda nasıl kapılabiliriz ki,
hiçbirimiz doğanın gerektirdiği sayısız kazaların dışında kalamayız:
Tasarladığımız ömür her gün kesilebilir.

İhtiyarlığın son basamağında kuvvet tükenmesiyle ölmeyi beklemek,
ömrümüze böyle bir son düşünmek ne ham bir hayal: Ölümün bu
türlüsü en olmayacağı, en az görülenidir. Yalnız ona doğal ölüm
diyoruz; sanki kafası yarılıp ölmek, suya düşüp boğulmak, vebaya,
zatürreeye yakalanmak doğaya aykırıymış, her günkü hayatımız
bunlarla dolu değilmiş gibi. Bu güzel sözlerle kendimizi
aldatmayalım: Her yerde, her zaman insanların çoğunun başına gelen
ne ise ona doğal diyelim. Yaştan ölmek binde bir görülen garip
durumlardandır. Doğaya da asıl aykırı olan ölüm budur: Çünkü
ötesinde başka bir ölüm şekli yoktur. Bize en uzak olan ölüm,
ulaşılması en zor olanıdır. Yaştan ölüm öyle bir sınırdır ki ondan öteye
gidemeyiz: Doğa daha ötesine kimseyi geçirmez: Oraya kadar varmak
da nadir bir seçkinliktir. Doğa bu seçkinliği iki üç yüzyıl içinde bir tek
insana sunar yalnız o insan doğum ve ölüm konakları arasındaki
sayısız zorlukları, engelleri aşabilir.

Bana sorarsanız, kendi ulaştığımız yaşı pek az insanın ulaşabildiği
bir yaş saymalıyız. İnsanlar bu yaşa kadar hiçbir engele rastlamadan
gelemediklerine göre, biz bir hayli ileri gitmişiz demektir. Hele insan
hayatının asıl ölçüsü olan belli sınırları aşmışsak, daha öteye gitmek
umuduna kapılmamalıyız. Başkalarının kurtulamadığı birçok
ölümlerden kurtulduğumuza göre talih bizi başkalarından daha fazla
korumuş demektir. Bundan sonra da aynı talihin devam etmesini
isteyemeyiz.

Bizi bu boş umutlara kaptıran biraz da yasalarımızın bir kusuru:
Yasalar yirmi beş yaşından önce bir insana malını mülkünü kullanmak
hakkını vermiyor, hatta bu yaşa kadar insan kendi hayatının bile doğru
dürüst sahibi değildir.

Augustus, otuz beş yaşından önce yargıçlık hakkı vermeyen eski
Roma yasalarından beş yıl indirmiş, otuz yaşında olmayı yeter saymış.
Servius Tullius kırk yedi yaşını geçen askerlerini savaşa gitmekte
serbest bırakmış;

Augustus bu yaş basamağını kırk beşe indirmiş. Elli beş, altmış
yaşından önce insanları, kenara atmak bana doğru görünmüyor. Bence
insan işine gücüne devam edebildiği kadar etmelidir; ama bunun
tersini, bize erkenden iş verilmemesini yanlış buluyorum. Öylesi
vardır ki kendisi on dokuz yaşında dünyanın egemeni olur da
başkalarının bir su yolunun yeri üzerinde hüküm verebilmesi
için en az otuz yaşında olmalarını şart koşar.

Bana sorarsanız ruhlarımız yirmi yaşında ne olabileceklerini
belli eder, bütün yetkilerini gösterirler. Bu yaşa kadar kudretini açıkça
belli etmemiş bir ruhun ondan sonra belli ettiği görülmemiştir.
Yaratılışımızdaki değerler en gürbüz ve en güzel durumlarıyla ancak o
zaman ortaya çıkabilirler.

Dauphineliler: Yaşken batmayan diken bir daha pek batmaz, derler.
İnsanların geçmişte ve zamanımızda gördükleri her çeşit işlerden
benim öğrenebildiklerimi düşününce otuz yaşından önce başarılmış
işleri ötekilerden daha fazla görüyorum: Aynı insanın hayatını da
alsak, öyle görünüyor.

Annibal'la, büyük rakibi Scipio için bunu güvenle söyleyebilirim.
Bu adamlar hayatlarının yarısından çoğunu gençken kazandıkları ünle
geçirdiler: Başkalarının ölçüsüyle büyük adam oldukları yıllarda kendi
ölçüleriyle hiç de büyük değillerdi. Ben kendi hesabıma o yaştan
sonra ruhça ve bedence kendi gücümün artmayıp eksildiğini, ileri
değil geri gittiğini sanmıyorum. Zamanlarını iyi kullananlarda bilgi ve
görgü hayatla birlikte olgunlaşabiliyor; ama canlılık, çeviklik,
sağlamlık ve daha başka özlü ve önemli değerler taşıyor, geçiyor.

Ubi jam validis quassatum est viribus aevi Corpus, et obtusis
ceciderunt viribus artus, Claudicat ingenium, delirat linguaque
mensque. (Lucretius)

Vücut yaşın ağır yumruğu altında ezilince, Makinenin yayları
gevşeyince, düşünce de sendeliyor: Dilimiz tutulmaya; zihnimiz
karışmaya başlıyor.

Bazen vücut, bazen de ruh yaşlılığın esiri oluyor. Kafaları,
midelerinden ve bacaklarından daha önce zayıf düşenleri çok gördüm.

Yaşlılık kendini belli etmediği için çok tehlikeli bir derttir; insan bu
derde farkına varmadan düşer. Onun için yasaların bizi, işte çok
tutmasını değil, işe geç almasını yanlış buluyorum. Hayatımızın ne
kadar cılız olduğunu, her gün nice tehlikelerle karşılaştığını düşünüp
gençlerin hazırlanma, öğrenme, oyalanma yıllarını pek uzatmamalıdır.
(Kitap 1, bölüm 57)

Rahatsız, gözü doymaz, telaşlı bir zengin, düpedüz yoksul kişiden
daha zavallı gelir bana. (Kitap 1, bölüm 14)

9 Haziran 2007 Cumartesi

DOĞAYA UYMA

Adetlerimizde, alışkanlıklarımızda, davranışlarımızda her türlü gariplik ve aykırılıklardan kaçınmalıyız; bunlar insanı başkalarından ayıran, insanlıktan çıkaran şeylerdir. İskender'in saray nazın Demophonos güneşte titrer, gölgede terlermiş; böyle bir yaratılışa kim sinirlenmez? Ben öylelerini gördüm ki, elma kokusuna Azraili yeğlerler, fare dediniz mi ödleri kopar; kaymak gördüler mi mideleri bulanır. Germanicus horoz görmeye, horoz sesi işitmeye dayanamazmış. Bu gariplikler insanın içindeki gizli bir dertten doğabilir; ama, erkenden çaresine bakılırsa, bunların önüne geçilebilir sanırım. Ben, kendi hesabıma, bunlardan, gördüğüm eğitim yoluyla kurtuldum; ama bu iş pek kolay olmadı. Şimdi, biradan başka, her türlü yiyecek içeceğe iştahım açıktır. Vücut daha kıvrakken, bütün alışkanlıklara, gereklere göre eğilip bükülmektedir. Bir delikanlı, iştahının ve iradesinin dizginlerini tutabilmek koşuluyla, bırakın her ulustan, her çeşitten insanlar ve ahbaplarla düşsün kalksın; hatta, gerekirse, taşkınlık, serserilik de etsin; herkes gibi yetişsin, her şeyi yapabilsin, ama yalnız iyi şeyleri severek yapsın. Kallisthenes'in, Büyük İskender kadar içmeye razı olmayıp bu yüzden kralın gözünden düşmesini filozoflar bile iyi görmemişlerdir. İnsan kralıile gülüp eğlenmeli, cümbüş etmeli. Hatta ben bir delikanlının cümbüşlerde arkadaşlarından daha canlı, daha dayanıklı olmasını isterim. İnsan kötü şeyleri, bilmediği, beceremediği için değil, canı istemediği için yapmamalı.
Multum interest utnım peccare aliquis nolit aut nesciat. (Seneka)
Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başkadır.
Fransa'da her türlü taşkınlıktan uzak kalmış bir baya, kibar bir mecliste: Kral'ın Almanya'daki işlerini görürken, kaç kez sarhoş olmak zorunda kaldınız? diye sordum; bunu iltifat olsun diye sormuştum, o da öyle aldı ve üç defa sarhoş olduğunu söyleyerek üçünün de hikâyesini anlattı. İçki içmemek yüzünden Alınanlar arasında çok sıkıntı çekmiş olanları bilirim. Alkibiades'in bulunmaz yaratılışına hayran olduğumu çok kez söylemişimdir. Alkibiades hiç sağlığı bozulmadan her türlü hayata kolayca girer, çıkar gün olur İranlılar'dan daha süslü, daha görkemli, gün olur Lakedemonyalılar'dan daha içine kapalı, daha tok gözlüdür Isparta'da her zevke perhiz, İonia'da her zevke düşkündür.
Omnis Aristippum decuit color, et status, et res. (Horatius)
Aristippos'a her kılık, her baht yakışır. (Kitap 1, bölüm 26)