19 Mayıs 2007 Cumartesi

NASIL KONUŞMALI

Sözümün akışını bozup güzel tümceler aramaktansa güzel tümceleri
bozup sözümün akışına uydurmayı daha doğru bulurum. Bir sözün
ardından koşmamalıyız, söz bizim ardımızdan koşmalı, işimize
yaramalı, Söylediğimiz şeyler sözlerimizi almalı ve dinleyenin
kafasını öyle doldurmalı ki artık sözcüklerini hatırlayamasın.
İster kağıt üstünde olsun, ister ağızdan, benim sevdiğim konuşma,
düpedüz, içten gelen, lezzetli, şiirli, sıkı ve kısa kesen bir konuşmadır.
Güç olsun, zararı yok; ama sıkıcı olmasın; süsten, özentiden kaçsın
düzensiz, gelişigüzel ve korkmadan yürüsün. Dinleyen, her yediği
lokmayı tadarak yesin. Konuşma, Sueton'un, Julius Caesar'ın
konuşması için dediği gibi, askerce olsun; ama ukalaca, avukatça,
vaizce olmasın.
Söylev sanatı, insanı söyleyeceğinden uzaklaştırıp kendi yoluna
çeker. Gösteriş için herkesten başka türlü giyinmek, gülünç kılıklara
girmek nasıl pısırıklık, korkaklıksa, konuşmada bilinmedik sözcükler,
duyulmadık tümceler aramak da bir medreseli çocuk çabasıdır. Ah,
keşke Paris'in sebze çarşısında kullanılan sözcüklerle konuşabilsem!
(Kitap 1, bölüm 26)