1 Haziran 2008 Pazar

AKIL ERDİREMEDİĞİMİZ GERÇEKLER


Kolayca inanma ve inandırılmayı saflığa ve bilgisizliğe vermekte
haksız değiliz her zaman. Şöyle bir şey öğrendiğimi sanıyorum
eskiden: İnanç ruhumuza bastırılan bir damga gibidir; ruh ne kadar
yumuşak olur, ne kadar az karşı koyarsa, ona bir şeyi mühürlemek o
kadar kolay olur. Hele ruh bomboş ve darasız olursa, ilk inandırmanın
ağırlığı altında daha da kolaylıkla eziliverir. Onun için, çocuklar,
bilgisizler, kadınlar ve hastalar kulaktan doldurulup yürütülmeye daha
elverişlidirler.
Evet, ama, öbür yandan da, bize olağan gelmeyen her şeyi
olmaz diye hor görüp çöpe atmak da budalaca bir böbürlenmedir.
Kendilerini herkesten üstün kafalı sayanlarda hep görürüz bunu.
Eskiden ben de düşerdim buna: Hortlaklardan, gelecek üstüne
kerametlerden, büyülerden, yutmadığım daha başka şeylerden söz
edildi mi, bu saçmalıklara inandırılan zavallı halka acırdım. Bugün
görüyorum ki kendim de acınacak haldeymişim o zaman: Sonradan
gördüklerimle ilk inançlarımı değiştirmiş, ya da böyle şeylere
sonradan merak salmış değilim; ama aklım sonradan öğretti ki bana,
her hangi bir şey için yekten olmaz diye kesip atmak kendimizde
tanrının ve doğa anamızın isteyip yapabilecekleri her şeyin sınırlarına
varan bir kafa üstünlüğü görmek olur. Olabilecek şeylerin hepsini
kendi yetenek ve göreneklerimize bağlamaktan daha büyük bir
çılgınlık olamaz dünyada. Aklımızın eremediği her şeye masal,
mucize deyip gerçek dışı sayarsak, az şey mi görüyorsunuz
her gün aklımızın ermediği? Bir düşünelim, ne sisler arasından
ne emeklerle elimizin altındaki şeylerden birçoğunun bilgisine
ulaştırıyorlar bizi. O zaman anlarız ki bize acayip gelmeleri onları
bildiğimizden değil alışkanlığımızdan geliyor daha çok.

Jam nemo, fessus satiate videndi, Suspicere in caeli dignatur lucida
templa. (Lucretius)

Gözleri doymuş olduğu için şaşmıyor kimse Başının üstündeki ışık
tapınaklarına.

Nice alıştığımız şeyleri bize yeniden gösterseler, en olmayacak
şeylerden daha garip gelecektir bize onlar.

Si nunc primum mortalibus adsint

Ex improviso, ceu sint objecta repente,

Nil magis his rebus poterat mirabile dici.

Aut minus ante quod auderent fore credere gentes. (Lucretius)

Bugün birden gözlerimiz önüne gelseler

Varlıkları fışkırıverse karşımızda

Bizi en çok şaşırtacak onlar olur

Bütün bildiklerimize aykırı görünürler.

Hiç ırmak görmemiş biri ilk kez bir ırmak gördüğünde
deniz sanmış onu. Bizim en büyük bildiğimiz şeyleri, doğanın o
konudaki son sınırları sayarız:

Scilicet et fluvius, qui non est maximus, el est

Qul non ante aliquem majorem vidit, et ingens

Arbor homoque videtur; et omnia de genere omni

Maxima quae vidit quisque, haec ingentia fingit. (Lucretius)

Böylece, bir ırmak büyük olmasın isterse

Daha büyüğünü bilmeyene büyük gelir;

Bir ağaç, bir insan da öyle. Her şeyde,

En büyük gördüğümüzü devleştiririz.

Conseutudine oculorum assuescunt animi, neque admirantur, neque
requirunt rationes earum quas semper vident. (Cicero)

Gözlerin alışkanlığıyla kafalar da her şeye alışır; her an görmekte
olduğumuz şeylere şaşmayız, nedenlerini aramayız onların.

Gördüğümüz şeylerin yeniliği, büyüklüğünden çok şaşırtır ve
nedenlerini aramaya iter bizi.

Doğanın sonsuz gücü karşısında daha saygılı olmamız,
bilgisizliğimizi, yetersizliğimizi bilmemiz gerekir. İnanılır kişilerin
söylediğince olmayacak şeyler duyuyoruz; bunlara inanmasak bile
kesip atmamalıyız; çünkü olmaz deyip geçmez, olabilecek şeylerin
nereye varabileceklerini bildiğimizi ileri sürmek olur haddimizi
bilmeden. Olmayacakla alışılmadık arasında, doğanın akış düzenine
aykırı olana insanların ortak inançlarına aykırı olan arasındaki ayrılığı
iyi kavrarsak, bir şeye inanmakta da, inanmamakta da, haddimizi
bilecek olursak, Chilon'un kuralına uymuş oluruz: hiçbir şeyde aşırı
gitme yok. (Kitap 1, bölüm 18)