7 Ocak 2010 Perşembe

ÜÇ BÜYÜK ADAM

Bildiğim bütün insanlar arasında bir seçme yapmam istense, ben üç
insanı hepsinden üstün tutardım.

Bunlardan biri Homeros'tur. Homeros, Aristoteles'ten ya da
Varro'dan daha mı bilgilidir, diyeceksiniz; hayır. Hatta şiir sanatında
Vergilius'un ondan hiç de aşağı kalmadığı ileri sürülebilir. Bu konuda
hüküm vermek, her ikisini de bilenlere düşer. Ben kendi hesabıma
yalnız birini, Vergilius'u, biliyorum. Açıkça söyleyeyim ki şiirde bu
büyük Romalı'nın aşılabileceğini aklım almaz.

Gerçi böyle söylerken Vergilius'un Homeros'tan esinlenip ders
aldığını, onun ardından yürüdüğünü, koskoca Aeneis'ini İlyada'nın bir
parçasından çıkardığını da unutmamalıyız; ama ben orasında değilim.
Bu adamı büyük ve neredeyse insanüstü bir varlık sayarken ben,
birçok başka şeyleri hesaba katıyorum. Hatta bazen, dehasıyla bunca
tanrılar yaratmış, insanlara da kabul ettirmiş bir adamın tanrılar
arasında yer almamış olmasına şaştığım bile oluyor. Körlüğüne,
yoksulluğun ve bilimlerin gelişmesinden önce yaşamış olmasına
karşın öyle gerçeklere ulaşmış ki ondan sonra yeni bir düzen
kurmak, bir savaşı yönetmek, dinden, felsefeden veya sanatlardan söz
açmak isteyenler, hangi mezhepten olurlarsa olsunlar, hep ondan ders
almışlar; her şeyi bilen bu yaman hocanın kitaplarını bütün bilgilerin
kaynağı saymışlardır.

Qui quid pulchrum, quid turpe, quid utile, quid non.

Plenius ac melius Chrysippo ac Crantore dicit. (Horatius)

Güzel ne, kötü ne, yararlı ne, zararlı ne,

Bunları o daha iyi söyledi Chrysippos'tan, Crantor'dan.


A quo, ceu forıte perenni,

Vatum Pyreüs labra rigantur aquis. (Ovidius)

Ondan, o tükenmez kaynaktan gelir,

Permessos'un kutsal suları şairlere.

Adde Heliconiadum comites, quorum unus Homerus. Astra potitus.
(Lucretius)

Kalın Musa'ların yoldaşlarına

Onlardandır yıldızlara yükselen Homeros da

Cujusque ex oro profuso

Omnis posteritas latites in carmina duxit

Amnemque in tenues ausa est deducere rivos, Unius faecunda bonis.
(Manilius)

Bu cömert kaynağı sonrakiler Akıttılar bütün kendi şiirlerine;
Bir ırmak bir sürü dereciğe bölündü, Bir insanın mirasıyla beslenerek.

Bu büyük adam, insan eserlerinin en değerlisini, doğa düzenine
aykırı giderek yaratmış; çünkü doğuşta her şey kusurlu olduğu halde
Homeros'ta şiir ve daha birçok bilgiler çocukluk çağına olgun,
kusursuz ve pürüzsüz olarak girmişler. Bu bakımdan onu ilk ve son
şair de sayabiliriz. Eskilerin de çok güzel gördükleri gibi Homeros
kendinden önce gelenlerden hiç kimseyi taklit etmediği için kendinden
sonrakilerden hiçbiri de onu taklit edememiştir. Aristoteles'e göre
hayat ve hareket yalnız onun sözlerinde vardır. Yalnız onun sözleri
özlü sözlerdir. Büyük İskender, Darius'tan aldığı ganimetler arasında
değerli bir çekmece bulmuş ve demiş ki: Bunun içine benim
Homeros'umu koyun; savaşlarda bana en doğru yolları gösteren odur.
Anaksandridas'ın oğlu Kleomenes de Homeros'u, askerlik sanatını çok
iyi bildiği için, Lakedemonyalılar'ın şairi sayıyordu.

Plutarkhos'un Homeros'ta beğendiği taraf onun insanı hiçbir zaman
doyurup usandırmaması, okuyucuya durmadan değişen bir yüz
göstermesi, her sayfada yeni bir güzelliğe bürünmesidir. Bu değeri
Homeros'tan başkasında bulamazsınız. Delişmen Alkibiades bir gün
edebiyatla uğraşan birisinden İlyada'yı istemiş; adam yok deyince
Alkibiades tokadı yapıştırmış. Siz de bugün, dua kitabı olmayan bir
papaza ne dersiniz?

Ksenophanes bir gün Syrakusa Kralı Hieron'a yoksulluğundan
yakınırken iki kul tutmaya gücü olmadığını söylemiş. Hieron da demiş
ki: «İyi ama, senden çok daha yoksul olan Homeros'un ölmüşken bile,
on binden fazla kulu var.

Panaetius'un Platon'a «Filozorların Homeros'u» demesi de pek
anlamlıdır. Bütün bunlardan başka onun kadar ün kazanmış kim var
dünyada? Onun adı ve eserleri kadar dillere destan olmuş ne var?
Troya, Helena ve savaşları belki de olmuş şeyler değildir; ama onları
bildiğimiz kadar neyi biliriz? Çocuklarımıza hala Homeros'un üç bin
yıl önce uydurmuş olduğu adları veriyoruz. Hektor'u, Akhilieus'u kim
tanımaz? Yalnız birkaç soy değil, ulusların birçoğu kaynaklarını bu
masallarda arıyor. Türklerin Padişahı İkinci Mehmet, Papa İkinci
Pius'a şunları yazmış:

«İtalyanların bana düşman olmalarına şaşıyorum; biz de İtalyanlar
gibi Troyalılar'ın soyundanız. Yunanlılardan Hektor'un öcünü almak
benim kadar onlara da düşer; onlarsa bana karşı Yunanlılar'ı
tutuyorlar.»

Öyle büyük bir komedya ki bu İlyada, yüzyıllardan beri krallar,
devletler, imparatorlar sanki ondan aldıkları rolleri oynuyorlar, bütün
dünya bu komedyanın sahnesi oluyor, yedi büyük Yunan şehri (İzmir,
Rodos, Kolophon, Salamis, Khios, Atina, Argos.) arasında
Homeros'un doğduğu yer konusu yüzünden kavga çıktı; aslının
bilinmemesi bile onun için bir onur oldu.

Öteki büyük adam İskender'dir. Seferlerine kaç yaşında başladığnı,
ne kadar az bir kuvvetle ne büyük işler başardığını, ardından gelen
görgülü ve ünlü dünya komutanları arasında daha çocukken kazandığı
üstünlüğü, her tehlikeyi göze alarak, (nerdeyse haddini bilmeyerek
diyecektim),

Impellens quicquid sibi summa petenti

Obstaret, gaudensque viam fecisse ruina. (Lucianus)

Önüne çıkan tepelerde ne varsa yıkarak

Geçtiği her yerin altını üstüne getirerek.

başardığı seferlerde talihten gördüğü inanılmaz kolaylığı düşünün.
Otuz üç yaşında bu adam dünyada insan yaşayan bütün toprakları
zaferle dolaşmış, yarım bir ömür içinde bir insanın gösterebileceği
bütün kudreti göstermiş; o kadar ki İskender'in yaşını gördüğü işlere
göre hesaplarsanız hiçbir insanın ulaşamayacağı bir yaş bulursunuz.
İskender'in askerlerinden sayısız kral soyları türemiş; ölümünden
sonra dünya onun dört komutanı arasında paylaşılmış; uzun zaman da
onların torunları elinde kalmış. İskender'in ahlak değerleri saymakla
bitmez; doğruluk, nefsine egemenlik, cömertlik, sözünde erlik,
yakınlarına sevgi, düşmanlarına insanlık. Gerçekten onun ahlakına hiç
diyecek yoktur; gerçi pek nadir olarak haksızlıklar da etmiştir; ama bu
kadar büyük işler başarıp da haksızlık etmemek mümkün değildir. Bu
gibi insanları, hareketlerine egemen olan düşünceyle toptan
yargılamak gerekir. Thebai'nin yıkılması, Memandros'un ve Ephestion
hakiminin, yüzlerce İranlı esirin, bir sürü Hindli askerin, çocuklarına
varıncaya kadar bütün Kos halkının öldürülmesi kolay hoş görülecek
işler değildir ama Kleitos'u öldürmekle işlediği suçu fazlasıyla
ödemesi ve daha başka davranışları gösteriyor ki yüreği temizdi; iyilik
için yaratılmış bir insandı. Onun hakkında pek yerinde olarak derler
ki: İyilikleri doğasının, kötülükleri talihinin eseridir. Biraz kendini
beğenmiş olmasına, kötülenmeye hiç dayanamamasına, Hindliler'i
asıp kesmekte pek ileri gitmesine gelince, bütün bunlar bence yaşına
ve hayatının başdöndürücü hızına verilebilir.

Ya askerlik değerleri, atılganlığı, tedbirliliği, sabrı, disiplini, ustalığı,
mertliği, talihi (ki Annibal'i görmemiş olsaydık İskender'i bu
bakımdan aşacak adam olmazdı); bir erkek olarak tanrısal yaratılışı ve
güzelliği; o genç, o dinç, o alev gibi yüz, o dimdik baş, o aslanca
duruş...

Qualis, ubi Oceani perfusus lucifer unda

Quem Venus ante alios astrorum diligit ignes

Extulit os sacrum coelo, tenebrasque resolvit. (Vergilius)

Tıpkı, Venus'un sevdiği sabah yıldızının

Deniz sularında yıkanmış temiz yüzünü gösterince

Karanlıkları dağıtması gibi.

bilgide ve düşüncedeki üstünlüğü; temiz, lekesiz ve
eşsiz ününün büyüklüğü ve sürekliliği. Ölümünden sonra onun
madalyalarını taşımayı herkes uğur sayıyordu.

Krallardan sözetmemiştir. Hala bugün Müslümanlar, bütün tarihleri
küçük gördükleri halde onun tarihine büyük bir değer verirler. Bütün
bu değerleri biraraya getirerek düşünecek olursanız İskender'i
Caesar'dan üstün tutuşuma hak verirsiniz. Caesar onunla boy
ölçüşebilecek tek adamdır. Hatta talihin İskender'e yardım ettiği kadar
Caesar'a yardım etmediğini yadsıyamayız.

İkisinin birçok tarafları birbirine eşittir ama Caesar'ın İskender'den
üstün bir tarafı yoktur.

Bu iki adam dünyanın dört bucağını kasıp kavuran iki yangın, iki
seldi. Caesar'ın tutkusunda daha az taşkınlık olsa bile, sonunda hem
kendisi, hem ülkesi, hem de dünya öyle felaketlere sürüklendi ki, her
ikisinin değerlerini teraziye koyunca, İskender ister istemez daha ağır
basıyor.

Üçüncü ve bence en değerlisi Epaminondas'dır. Ünü ötekilerden çok
daha azdır; ama ün, değerin öz unsurlarından değildir. Epaminondas'ta
dayatış ve yürek istediğiniz kadar: Hem de tutkunun doğurduğu
cinsten değil, bilginin ve aklın olgun bir ruha aşıladığı cinsten.
Bundan yana, İskender'den, Caesar'dan aşağı kalmaz; çünkü kazandığı
zaferler ne öyle çok, ne de öyle parlak olmamakla birlikte ne koşullar
altında kazanıldıkları düşünülecek olursa, hem çetinlik ve büyüklük,
hem de yiğitlik ve askerlik bakımından onların zaferleri kadar
değerlidir. Yunanlılar onu, hiç duraksamadan en büyük adamları
saymışlardır. Yunanistan'ın en büyük adamı olunca da dünyanın en
büyük adamı sayılmak zor değildir. Bilgisine ve olgunluğuna gelince,
Yunanlılar'dan kalan bir söze göre onun kadar çok bilen ve onun kadar
az konuşan adam yokmuş. Epaminondas Pithagoras okulundandı. Az
şey söylemiş, fakat söylediğini herkesten daha iyi söylemiş. Hatiplikte
eşsiz ve çok inandırıcı imiş.

Ahlakına, vicdanına gelince, iş başına gelmiş insanların hiçbiri
bundan yana onunla boy ölçüşemez. Bu tarafıyla, ki insan da asıl bu
tarafıyla insandır, hiçbir filozoftan, hatta Socrates'den bile aşağı
kalmaz. Epaminondas'ta ruh temizliği temelli, sürekli, değişmez,
bozulmaz bir haldir. İskender'in bu tarafı onun yanında sönük, kaypak,
katışık, yumuşak, gelişigüzel kalır.

Eskiler büyük komutanları, türlü halleriyle inceledikten sonra her
birinde, ünün asıl nedeni olan bir özel değer bulurlardı. Yalnız
Epaminondas'da erdem ve bilgi sürekli ve aynı derecede yüksekti;
yalnız o, insan hayatının her yönünde, devlet işlerinde, kendi işlerinde,
savaşta ve barışta, onurlu yaşayıp kahramanca ölmekte aynı
büyüklüğü gösterebilmiştir. Ben hiçbir insanın hayatına, her
bakımından, onunkine duyduğum kadar saygı ve sevgi duymamışımdır.
Şu kadar ki, birlikte inat etmesinde ben, yakın dostları gibi büyük bir
ahlak üstünlüğü görmüyorum. Yalnız bu hareketini, ne kadar yiğitçe
ve saygıdeğer de olsa biraz çiğ buluyorum ve bu tarafına özenmeyi
aklımdan geçirmiyorum. Ondan ayırt edemediğim tek insan Scipio
Aemilianus'tur. Onun ölümü de o kadar kahramanca ve onurlu,
bilimlerdeki anlatışı o kadar geniş ve derindir.

Hayatında onu en çok sevindiren şeyin, Leuktra'da kazandığı zaferle
anasına babasına verdiği sevinç olduğunu söylemiştir. Onların
sevincini, böyle onurlu bir işten kendisinin duyduğu haklı ve derin
sevince üstün tutması ne kadar anlamlıdır.

Yurdunu kurtarmak için bile bir adamı sorgusuz, sualsiz öldürmeyi
doğru bulmazdı: İşte bunun için arkadaşı Pelopidas'ın Thebai'yi
kurtarmak için giriştiği işi pek soğuk karşılamıştır. Bir savaşta bile,
karşı tarafta bulunan bir dosta rastlamaktan kaçınır, onu ölümden
korumak isterdi.

Epaminondas, Korinthos yakınlarında More'nin kapılarını tutmak
isteyen Lakedemonyalılar'ı mucizeyi andıran bir vuruşla yardıktan
sonra, kimseyi kovalayıp öldürmeden yürüyüp gitmişti yoluna.
Düşmanlarına karşı bile bu kadar insanca davranan bu adamdan
kuşkulanan Boietialılar, elinden başkomutanlığı aldılar. Böyle bir
nedenle atılmak onun için ne büyük onur! Az sonra da hiç utanmadan
ona tekrar yerini vermek zorunda kaldılar; anladılar ki şan ve onurları,
kurtuluşları ona bağlıydı. Zafer her gittiği yerde gölgesi gibi ardından
geliyordu. Ülkesinin onunla parlayan yıldızı onun ölümüyle söndü.
(Kitap 2, bölüm 36)

Yaşamımızı ölüm kaygısıyla, ölümümüzü de yaşama kaygısıyla
bulandırıyoruz. (Kitap 3, bölüm 12)

1 yorum:

Şamil Çil dedi ki...

Dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya bir yandan ölmeye başlarız