31 Mart 2007 Cumartesi

Mutluluk



Büyük İskender'in dalkavukları onu, Zeus'un oğlu olduğuna
inandırmışlar. Bir gün yaralanıp da yarasından kan aktığını görünce:
Buna ne diyeceksiniz, bakalım? demiş; kıpkızıl, mis gibi insan kanı
değil mi bu? Homeros'un destanlarında tanrıların yarasından akan kan
hiç de böyle değildir. Şair Hermodoros, Antigonos'u öven şiirlerinde,
ona güneşin oğlu diyormuş. Antigonos: Oturağımı döken adam benim
güneşin oğlu olmadığımı çok iyi bilir, demiş. İnsan her yerde hep o
insandır; ve bir insanın özünde soyluluk olmadı mı, dünyanın tacını
giyse yine çıplak kalır.

Puellae Hunc rapiant

Quicquid calcaverit hiç, rosa fiat. (Persius)

Kızlar alsa çevresini

Güller bitse bastığı yerde.

Ruhu kaba ve duygusuz olan için, bütün bunlar neye yarar? İnsanın
sağlığı ve düşüncesi yerinde değilse, hazdan, mutluluktan da bir şey
anlamaz.

Heac perinde sunt, ut illius animus qui ea possidet

Qui uti scit, ei bona, illi qui non utitur recte, mala. (Terentius)

Sahibine göre değişir bir şeyin değeri

Zarar görürse kötüdür, yarar görürse iyi.

Talih insana bütün nimetlerini verse, onları tadabilecek bir ruh
gerekir. Bizi mutlu eden, bir şeyin sahibi olmak değil, tadına
varmaktır.

Non domus et fundus, non aeris acervus et auri

Aegrosto domini deduxit corpore febres,

Non animo curas: valea possesor oportet,

Qui comportatis rebus bene coqitat uti.

Qui cupit aut metuit, ivuat illum sic domus aut res,

Ut lippum pictae tabulae, formenta podagram. (Horatius)

Ev, mal, mülk, yığınla tunç ve altın;

Yarasına merhem olmaz

Vücudunda, ruhunda dert olan adamın.

Eldeki nimetleri tadabilmesi için

Keyfi yerinde olmalı insanın.

Ev bark neye yarar dertli, korkulu olana

Gözleri çipilli olan ne yapsın tabloyu,

Damlalı hasta neden gitsin hamama?

Nasıl dili pas tutmuş bir adam Yunan şarabının tadından bir şey
anlamazsa, nasıl bir at üzerindeki zengin koşumların farkında
olmazsa, vurdumduymaz, zevksiz bir ahmak da içinde yaşadığı
nimetlerin tadına varamaz. Platon da der ki: Sağlık, güzellik, güç,
zenginlik ve bütün bu iyi dediğimiz şeyler insanın doğrusuna ne kadar
yaraşırsa, eğrisine de o kadar yaraşmaz; kötü dediğimiz şeyler de
tersine.

Ruhta ve bedende rahatlık olmadıkça, döşek rahat olmuş neye yarar?
Vücudumuza bir iğne, ruhumuza bir dert girdi mi, dünyalar bizim de
olsa rahatımız kaçar. Kum sancıları bir başladı mı, insan ne kadar
devletli, haşmetli de olsa, tacını, tahtını, saraylarını unutmaz mı?

Totus et argento coMlatus, totus et auro. (Tibullus)

Altına, gümüşe gömülü de olsa.

Bir kral öfkelendiği zaman, krallığı onu kızarmaktan, sararmaktan,
deli gibi dişlerini gıcırdatmaktan koruyabilir mi? Kral, kafalı ve iyi
yaratılışlı bir adamsa mutluluğuna krallığının kattığı şey pek azdır:

Si ventri bene, si lateri est pedibusque tuis, nil

Divitiae poterunt regales addere maius. (Horatius)

Miden iyi, ciğerlerin ayakların sağlamsa

Kralların hazineleri, daha fazla mutlu edemez seni.

Tacın tahtın yalancı, aldatıcı şeyler olduğunu görür; hatta belki de
kral Seleukos gibi düşünerek der ki: Hükümdar asasının ne kadar ağır
olduğunu bilen, onu yolda bulsa, elini sürmez, geçer. Seleukos
bununla, iyi bir krala düşen ödevlerin ne büyük, ne ezici olduğunu
söylemek istiyordu. Gerçekten, başkalarını düzene sokmak az iş
değildir kendi kendimize düzen vermenin ne kadar güç olduğunu
biliriz. İnsanlara komuta etmek pek rahat bir iş gibi görünür ama ben
kendi hesabıma, insan kafasının ne kadar güçsüz, yeni ve belirsiz
şeyler arasında doğruyu bulmanın ne kadar güç olduğunu gördükten
sonra şu kanıya vardım ki, başkalarının ardından gitmek önde
gitmekten çok daha kolay, çok daha hoştur. Çizilmiş bir yolda
yürümek ve yalnız kendi hayatından sorumlu olmak ruh için büyük bir
rahatlıktır.

Ut satius multo iam sit parere quietum,

Quam regere imperio res velle. (Lucretius)

Öyleyse sessizce boyun eğmek

Devletin dümenini tutmaktan iyidir.

Kaldı ki, Keyhusrev'in dediği gibi, insanın komuta etmeye hakkı
olması için komuta ettiklerinden daha değerli olması gerekir.
Ama Ksenophanes'in anlattığına göre, kral Hieron daha ileri giderek
diyor ki: Krallar beden hazlarını bile herkes kadar tadabilecek halde
değildirler, çünkü rahatlık ve kolaylık onlara bu hazlardan bizim
duyduğumuz acıyla karışık tadı, mayhoşluğu tattırmaz.

Pinguis amor nimiumque potens, in taedia nobis

Vertitur, et stomacho dulcis ut esca nocet. (Ovidius)

Fazla yüz bulan, her dediğini yaptıran aşk bezginlik verir;

İyi bir yemeği fazla kaçırmak da mideyi bozar.

Bolluk kadar insanı sıkan, usandıran şey yoktur. Karşısında üç yüz
kadını birden buyruğuna hazır gören bir adamda istek mi kalır? Büyük
Sultan'ın (Osmanlı padişahı; belki Kanuni Sultan Süleyman.) sarayında
öyle imiş. Onun atalarından biri de ava giderken beraberinde en az yedi
bin şahinci götürürmüş; böyle bir avın anlamı ve tadı acaba neresinde
idi? (Kitap 1, bölüm 42)

1 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.